20090111

periliğin güçlüğü

sanılanın aksine insan ömrü ve diğer uzun süreli şeyler aslında pek de kayda değer büyüklükler değiller. 1.5 ila 2 metre arasında değişen boylarıyla bizler, bir kaç on yıllık yaşantılarla ve saatte bir kaç on kilometre hızlara aşina anlaklarımızla milyon ışık yılı ya da pico metre gibi uzunlukları, nanosaniye ya da yüzyıl cinsinden süreleri yahut binlerce kelvin sıcaklıkları idrak etme şansına sahip değiliz. milyon yıllık evrim sürecini anlamakta zorlananları anlıyorum, onlar beni anlayamayacaklar zorla(n)maya devam. işin aslı, tüm bu büyüklükler bir yerden sonra, tıkamaya giriyor kafada ve 1 milyon ile 2 milyon yıl arasında fark kalmıyor o akıl için ve böyle olunca elbette tanrı kolaylığına sığınmak işine geliyor bir çoklarının. bize, gerçekten daha gerçek bir şey söyleyemezler; buna rağmen yalanın ölçüsü yoktur ve buna eminim ki; yalan, tanrıdan büyüktür.

korkular üzerine kurulu imparatorlukların zavallılığı karakter edinmiş kulları, vatan millet davasına düşebilir. boşver şimdi bayrağı, sınır olmasın mesela, lağım fareleri ve goriller kadar, leylaklar ve toz bulutları kadar, aşk, delilik ve veba kadar bağımsız olalım. insanı diğer hayvanlardan ayıran ne varsa lanetleyip yeni bir insan için yola koyulalım diye diye geçen ömürlerin çığlıklarını duyamayan her birinin ellerine tutuşturulan ticaret ürünlerinin barut kokuları ve "haklılara ölüm, bizlerin iyiliğini isteyenlere ölüm, kahrolsun iyiler" çığlıkları eşliğinde, 1854'de dişleri dökülünce, ne düşünmüştü bensiz? peki şimdi -kaç yüzyıl sonrasının hayallerini kurduysa artık- görse şu hali, gelişme mi bu?

çok şeyi unutmak istiyor insan, insan, insan, off.
tam o esnada kendisine hayranlığıyla bilinen adam, tarihin tozlu sayfaları klişesine uçan tekme atan bir peri masalı perisinin gözlerine dalıp gider ve artık kendisine hayranlığıyla bilinen adam kendisine hayranlığının bir yanlış yönlendirme olduğunun bilincindedir.

hatırlamanın bir başka halini arıyor insan, zayıflığın üstüne gidiyorsun bazen istemeden, isteyerek... ve korktuğun şeyin gerçekliği saplanıyor işte, beynin ön avluları işgal altında, çıkış arayıp bulamamak arzusuyla da yanıyorsun bir yandan acın, üstünü kaplıyor, dışarıdan bakılınca görünen tek şey bu ve garip bir cazibesi var yokluğun, belki de doldurmak isteyenler oluyor hiçliği varlığa dönüştürmek isteyen, kendine ya da hiçliğe kanıtlamak şöyle dursun, acıya boğulup yitiyorlar. insan hayatı bir kaç on yıla sınırlı haliyle bile yeterince ürkütücü, bir çok tanrının ahir zamanlarda yapamadığını tek bir günde bir çok kişiye yaptım, azaltmadı bu, ne acıyı ne de yokluğu(nu)... buna unutmak denirse, evet.